BURDUR TURİSTİK YERLER ANTİK KENTLER,BURDURUN GEZİLECEK YERLERİ,BURDUR TURİZMİ

http://yazarlikyazilimi.meb.gov.tr/Materyal/burdur/Grup2/akdeniz/burdur_clip_image008.jpg

BURDUR TURİSTİK YERLER
ANTİK KENTLER:

DÜĞER (TYMBRİANASSUS) :
          Burdur’da Klasik Çağ’a ait bilinen en eski yerleşim yeri, Düğer Köyü’ndedir. Yunan Arkaik Dönemi’ne rastlayan ve Frig Kültürü özelliklerini gösteren Tymbrianassus Antik Kenti, Yarışlı Gölü’nün doğu kıyısındaki yarımadada yer alır. Kent M.Ö. 6. yüzyılın sonlarında kurulmuştur. Düğer’de bilimsel kazı yapılmamış, kaçak kazılarda ortaya çıkarılan buluntuların ele geçirilebilen büyük kısmı Burdur Arkeoloji Müzesi’nde toplanmıştır.
          Bulunan eserler arasında, tapınak olduğu sanılan birkaç yapının pişmiş topraktan kaplama levhaları vardır. Bu levhalar yapıyı doğanın yıpratmasından ve yangından korumak için yapılmıştır. Levhaların üzerinde bulunan “Grifon” başlı hayvan figürleri de, dinsel inançlar göre yapıyı kötü ruhlardan korumaktadır. Dönemin süsleme motifi ise, dört yapraklı yoncadır.
          KİBYRA :
          Burdur’un Gölhisar İlçesinde yer almaktadır. Çok yüksek olmayan üç tepecik üzerinde kurulmuştur. Çevresinin sağlam surlarla çevrili olduğu sanılan antik kent, dörtlü bir tetrapolisin başkentidir. Tetrapolis, Kibyra, Oinoanda, Balbura ve Budon sitelerinin birleşmesiyle oluşmuştur.
          Kibyra’nın atları ve silahşörleri ünlüdür. Kibyra’da hayvancılık ileriydi. Aşağı agorada dericilik yapılıyordu. Yakın zamana kadar işletilen maden ocakları ve arazinin doğal yapısında bulunan demir madeni, Kibyra’da demircilik sanatının varlığının kanıtlarıdır.
          En parlak dönemi M.S. 2. yüzyılda yaşayan antik kentin geçmişi Helenistik döneme kadar uzanıyor. Kibyra’nın ilk halkı, Milias kökenli Pisidyalılardır. Volkanik bir arazide kurulu şehir, sık sık deprem felaketine uğramış, son bir depremden sonra halkı yavaş yavaş çekilmiş ve Bizans döneminde küçük bir yerleşme olarak varlığını sürdürmüştür.
          Kibyra, Burdur yöresinin oldukça iyi korunmuş antik kentlerinden birisidir. Stadyum, tiyatro ve 4 bin kişi alabilen küçük bir tiyatro havasındaki odeon, Kibyra’da sosyal ve kültürel bir kavmin yaşadığını gösteriyor. Antik Frigya, Pisidya, Likya ve Karya arasında bir geçiş bölgesi oluşturan Kibyra, Kültür karakteri olarak bu dört antik bölge kültürünün ortak izlerini taşıyor.
          KREMNA :
          Burdur’un Bucak İlçesinin Çamlık köyü yakınlarında yer alıyor. Aksu vadisine hakim dil biçiminde bir tepe üzerinde kurulu kentte, konumu nedeniyle Eski Yunanca’da “Uçurum” anlamına gelen Kremna adı verilmiştir.
          Antik PİSİDYA bölgesinin önemli kentlerinden bir olan Kremna’nın en eski kavmi Solymoslular’dır. Antik kent, sırasıyla Lidya, Pers Makedonya, Bergama Krallığı, Roma ve Bizans egemenliğinde kalmıştır. En parlak dönemini M.S. 2. yüzyılda Roma devrinde yaşayan Kremna’nın kalıntıları, Roma dönemine aittir. 1970-1972 yılları arasında yapılan kazılarda ortaya çıkarılan olağanüstü güzellikteki Athene, Leto, Nemesis, Asklepios, Hygeia, Herakles ve Apollon heykelleri, Burdur Müzesi’nde sergilenmektedir.
          KODRULA :
          Bucak ilçesine bağlı Kestel Köyü’nün yakınlarında yer alır. Bugünkü Kestel Köyü’nün adı da antik Kodrula’dan gelmektedir. Helenistik dönemden Bizans dönemine kadar kesintisiz yerleşim yeri olmayı sürdüren antik kentin yapıları, zirveden yamaçlara kadar inmektedir. Etekte işlevi anlaşılamayan büyük bir yapı bulunmakta, bunun doğusunda Dor düzeninde yapılmış bir tapınak yer almaktadır. Nekrtopol, şehrin cephesindeki kesme taşlardan yapılmış sur kalıntılarının dışındadır.
          SİA (TAŞTANDAM) :
          Bucak İlçesinin Kızılkaya bucağına bağlı Karaot Köyü sınırları içindedir. Kalıntıları nedeniyle “Taştandam” denilen Sia Antik Kenti, bir Pamfilya kentidir. Taştandam tepesi ile güney ve batı etekleri üzerinde kurulu kentin, kuzey, doğu ve güney kayalıkları iki üç katlı ve güçlendirilmiş surlarla çevrilidir. Eteklerinde kısmen düz ve çamlık yerler, şehrin kutsal ve nekropol alanıdır. Mezar anıtları da buradadır. Helenistik ve Roma dönemlerine ilişkin kalıntılar içeren şehir, yerleşim yerinden uzaklığı ve yolunun olmayışı nedeniyle çok iyi korunarak günümüze kadar gelmiştir.
          SAGALASSOS :
         Sagalassos antik kenti ilk kez 1706’da Fransız bir gezgin tarafından bulundu. Ancak bu yerleşim yerinin Batı Torosların en önemli antik kentlerinden Sagalassos olarak tanımlanması ancak 1824’te gerçekleşti. Bu kentte kazılara 1985’te başlandı. Kazılar günümüzde de hala devam ediyor. Bu yerin seçilmesinin başlıca nedeni dağların sağladığı koruma olsa gerek.Ayrıca Tekne Tepe’nin batısında bulunan geçitin kontrolü de önemli nedenler arasında. Bölgenin en geç M.Ö 6000’de yerleşime açıldığı düşünülüyor. Sagalassos kentinin ise M.Ö 3000’lerde yerleşime sahne olduğu, yine aynı zamanlarda adını aldığı düşünülüyor. Pisidia kabilelerinin M.Ö 1000’de buraya varmışlar. Ormanların kesilmesi M.Ö 1700’lerde bölgede Pisidia’lilarin yaşadığına bir kanıt oluşturuyor. Daha sonra tarımın yoğunlaşmış ve ekonominin Hitit İmparatorluğunun çöküşüyle başlayan karanlık çağlarda kapalı ekonomi ile en üst düzeye ulaşmıştır. M.Ö....

 

         

 

BUBON :
          Gölhisar ilçesinin İbecik Köyü yakınlarında, Dikmen Tepesi denilen mevkidedir. Pınar meşesi denilen sık çalılıkların içinde gizlenen Bubon Antik Kenti, 1960’lı yıllarda büyük bir yağmaya uğramış, M.S. 2. yüzyıla tarihlenen birçok bronz heykel başı yurt dışına kaçırılırken yakalanarak Burdur Müzesi’ne kazandırılmıştır. Görkemli Apollon heykeli, müzede sergilenmektedir. Bu buluntular, Bubon’da antik çağlarda bir bronz heykelcilik okulu ve atölyesinin varlığını kanıtlamaktadır. Kaçak kazılarda çok büyük tahribata uğramış şehirde, günümüze kadar gelen kalıntılardan Agora, Tiyatro, Su Sarnıcı, Çeşme ve Mabetlerin olduğu anlaşılmaktadır.
          Bubon antik kentinin geçmişi hakkında fazla bir şey bilinmiyor. M.Ö. 190 yıllarında Araxs’ın müttefiki olarak savaşa giren, daha sonra Oioanda, Balbura ve Kibyra kentlerinin oluşturduğu Tetrapolis’te yer alan Bubon, diğer şehirlerle birlikte Likya’ya geçmiştir. M.S. 1. yüzyılda ise bir Roma kenti olarak karşımıza çıkmaktadır.

 

 

 

 

 

 

 

BURDURDA’Kİ DİĞER ANTİK KENTLER, KALINTILAR; YERLERİ VE DÖNEMLERİ
          MOATRA : Merkeze bağlı bereket Köyü’nde, Klasik dönem Roma şehri.
          KORMASA : Merkeze bağlı Boğaziçi Köyü’nde, Klasik dönem Psid şehri.
          MALLOS : Merkeze bağlı Karacaören Köyü’nde, Klasik dönem Roma şehri.
          HADRİANİ : Merkeze bağlı Cavurören Köyü’nde, Roma şehri.
          SYSİANAİ : Merkeze bağlı Karakent Köyü’nde, Roma şehri.
          MALGASA : Merkeze bağlı Kavacık Köyü’nde, Psid şehri.
          OLBASA : Merkeze bağlı Belenli Köyü’nde, Klasik dönem Roma şehri.
          MACROPEDİUM : Merkeze bağlı Akören Köyü’nde, Klasik dönem Roma şehri.
          KERAİTAE : Bucak Belören köyünde, Klasik dönem Roma şehri.
          KOMAMA : Bucak’a bağlı Kızılkaya Kasabasının Ürkütlü Köyü’nde, Klasik dönem Yunan yerleşim yeri.
          NEKROPOL: Uylupınar köyünde, Frig-Pers dönemi mezarlık alanı.
          POLYETTA : Yeşilova’nın Yarışlı Köyü’nde, Psid şehri.
          TAKİNA : Yeşilova Yarışlı köyünde, Psid şehri.
          TÜMÜLÜS : Tefenni’nin Yuvalak Köyü’nde.
          ÜÇTEPELER TÜMÜLÜSLERİ : Yeşilova’nın Mürseller Köyü’nde, Klasik dönem.
          MABET KALINTISI : Burdur şehir merkezinde, Frig dönemi.
          KAYA KABARTMASI : Tefenni Yuvalak Köyü’nde, Klasik dönem Yunan Çağı.
          MALYASTARA : Lengüme Köyü’nde, Psid şehri.
          PANEMÖTEİKHAS : Bucak Boğazköy’de, Roma Dönemi.     
CAMİLER ve TÜRBELER
SELİMZADE CAMİSİ : Kentin doğusundadır. Yapım tarihi bilinmemekle birlikte 1889’da yapılan türbeden daha eski olduğu sanılmaktadır. Duvarlar moloz taştandır. Alt sıradaki pencereler yuvarlak taş kemerlidir. Yapının kuzeyinde ahşap direkler üzerinde son cemaat yeri bulunmaktadır. İzlerden önceleri burada sundurmalı bir son cemaat yeri bulunduğu anlaşılmaktadır. Minare tabanı taştandır. Taş gövde 1914 depreminde yıkılınca yeniden ahşap olarak yapılmıştır.
          Caminin kuzeyindeki son cemaat yerine açılan taçkapı taştandır. Dar ve yuvarlak kemerli, tek kanatlı ve dikdörtgen çerçeve içinde oluşu bu kapının önemli özelliğidir. Kapı kemerinin yanlarındaki iki küçük rozet de yapıya gerçek bir görünüm kazandırmaktadır.
          TEPE CAMİSİ : Tepe mahallesindedir. Mescitken sonradan camiye dönüştürülmüş bir karkas yapıdır. Üstü oluklu çinkoyla örtülüdür. Minaresi ve yazıtı yoktur.
KAYIŞOĞLU CAMİSİ : Burdur’un en eski yerleşme yerlerinden Kuyu mahallesindedir. Taş temel üstünde yükselen ahşap bir minaresi vardır. Yapının 1872’de onarıldığı bilinmektedir. Kapıdaki yazıtında Kınalızade Emin Bey adı geçmektedir.
          MUSTAFA HOCA CAMİSİ : “Kuyu Camisi” adıyla da anılmaktadır. Çatısı kiremitle örtülüdür. Caminin kubbemsi tavanının ortası süslemelidir. Ahşap gövdeli minaresi saçla kaplanmıştır.
          HECİN CAMİSİ : Eski yazıtına göre 1875 yılında yapılmış, 1914 depreminde yıkılmış, 1930’da yeniden yapılmıştır. Ahşap ve karkas caminin üstü oluklu çinko ile örtülüdür. İlk yapımında ahşap olan minaresini, yıkıldıktan sonra 1900’de Hacı Hacer yeniletmiştir.
          SELİMOĞLU CAMİSİ : Yazıtına göre Arap Selimoğlu yaptırmıştır. 1914 depreminde yıkılmış, Kahya oğlu Hacı Osman ve kardeşi Hacı Hüseyin’ce yeniden yaptırılmıştır. Bağdadi karkas biçimli olan yapı, sıvalıdır. Üstü oluklu çinko ile örtülüdür. Minaresi, eski taş temeli üstüne, Kağıtçı Hacı Süleyman Efendi tarafından yeniden ahşap olarak yaptırılmıştır.
          GAZİ CAMİSİ : Gazi Caddesindedir. 1914 depreminde yıkılmış, yeniden yaptırılmıştır. Taş temel üstünde, ahşap karkasdır. Kiremitle örtülüdür. Minaresi yerli ustalarca kesme Burdur taşından yapılmıştır.
          ÇEŞMEDAMI CAMİSİ : Çeşmedamı mahallesindedir. 1842 tarihli bir vakıfnamede camiden “Muallimhane” olarak söz edilmektedir. 1914 yılında yıkılmayan birkaç yapıdan biridir. Üstü kiremitle örtülüdür. Minaresi, yazısı ve kadınlar bölümü yoktur.
          NURCAMİ : Eski Hıristiyan mahallesindedir. 1953’de hayırseverlerce yaptırılmıştır. İç duvarları betonarme, dış kaplamaysa kesme Burdur taşındandır. Burdur’un tek kubbeli camisidir. Minaresi yerli ustalarca ve Burdur taşından işlemeli biçimde yapılmıştır. Özellikle tekniği açısından başarılıdır.
          TAŞCAMİ (TAŞDEMİR CAMİSİ) : Yenice mahallesindedir. 1782’de Hacı Molla yaptırmıştır. 1914’deki depremde yıkılmış, ahşap olarak yeniden yapılmıştır. 1971 depreminden sonra onarılmıştır. Yıkılan minaresi yeniden kesme taştan yapılmıştır.
          DİVANBABA CAMİSİ : Değirmenler mahallesindedir. Yapım tarihi bilinmemektedir. Ancak, minarenin yazıtında 1775’de Tilurizade Hacı Süleyman’ca yaptırıldığı belirtilmektedir. 1971 depreminden sonra onarılmıştır.
          ŞEYH SİNAN CAMİSİ : Sinan mahallesindedir. 1776’da Çelik Mehmet Paşa tarafından medreseyle birlikte yaptırılmıştır. Burdur kesme taşından ince görünümlü minaresi 1914 depreminde yıkılmıştır.
          ULUCAMİ : Pazar mahallesindeki Pazar düzlüğünde, yüksek bir tepededir. Vakıf kayıtlarına göre Hamit Oğlu Dündar Bey yaptırmıştır. 1914 depreminde yıkılan minaresinin yazıtında 1300’de yaptırıldığı yazılıdır. Çelik Mehmet Paşa 1749’da onartmıştır. Depremden sonra 1919’da ahşap karkas olarak yapılmıştır.
          Doğu kuzey ve batısında üç kapısı vardır. İçten yarım kubbelidir. Kuzey kapısı yönündeki ikinci cemaat yerini, üç kubbe örtmektedir. 1971 depreminde zarar görmüşse de Vakıflar İdaresince onartılmıştır.

          Ayrıca Tabak, Taş, Karasenir Saden (Aşağı Dilbaba), Manastır, Eskiyeni, Çakmakçı, Recep, Ağıl (Hacı Bayram), Kazancıoğlu camileri sayılabilir.

          Bunların yanında Nur, Bahçelievler, Kasaboğlu, Şirinevler, Kameriye, Marangozlar Sitesi, Yeni Pazar, Hilal ve Gölhisar’da Dengere camileri de yeni yapılan camilerdir.
          SELİMOĞLU TÜRBESİ : Selimoğlu Camisinin kuzeybatısındadır. Minare tabanına bitişiktir. Kesme taştan kare planlıdır. Yazıtına göre 1889’da Hacı İsmail yaptırmıştır. Kapısı yuvarlak kemerli olup, mekan küçük bir kubbeyle örtülmüştür.
          HIDIRLIK TÜRBESİ : Kesme taştan yaptırılmıştır. XIV. ya da XV. y.y.’da yapılmış olan türbe, Hıdrellez (Hıdırlık) denen bahçeler arasındadır. Kare planlı türbenin kapı eşiğinden yukarısı, sekizgen bir biçim alır. Büyükçe bir bölümü toprağa gömülü ve yıkıktır. Sekizgen bölüm daha yüksektir, pahlı silmeyi izleyen üçgen çatılı bir külahla örtülüdür. Dış kenarlarında zeminin dolması ile tüm kenarlar aynı yükseklikte görünmektedir. Zeminden dört taş sırası (Yaklaşık 150 cm.) yüksekte olan kapıya duvarlardan konsol biçiminde dört basamak merdivenle çıkılmaktadır. Kapı önünde küçük bir sahanlıkla kırık basamaklar vardır. İki bölümlü yapının altı mezarlıktır. Bölümler ahşap bir döşemeyle ayrılmaktadır. Duvarlar kesme taş ve sıvasızdır. Doğu yanındaki pencere içte üst üste iki kemerlidir. Güney yüzde, nişler içinde üstü mukarnas dolgulu mihrap vardır. Mekanın içten kubbeyle örtülü olduğu sanılmaktadır.
          ONACAK TÜRBESİ : Halen Yeşilova ilçesine bağlı Yeşilova’ya 31, Burdur’a 50 km. uzaklıkta Erli Ovası’nda küçük bir köydür. Köyün ismi olan “Onacak” kelimesi "Onmak"tan gelmektedir.                      
DOĞAL GÜZELLİKLER

İNSUYU MAĞARASI

Burdur İnsuyu Mağarası, Burdur-Antalya Karayolu üzerinde, Burdur’a 15 km. uzaklıkta bulunan ve ülkemizde turizme ilk açılan mağaradır. 597 m. Uzunluğundadır. Su yüzeyine paraleldir. İçinde akarsular ve göller bulunmaktadır.
          Mağara ilk kez mağarabilimci Jeolog Dr. Temuçin AYGEN tarafından bulunmuş ve dönemin Valisi Vefik KİTAPÇIGİL’in çabalarıyla 1966 yılında turizme açılmıştır.
          597 metrelik bölümü gezilebilen mağaranın içinde birbirleriyle bağlantılı irili ufaklı dokuz göl vardır. Bunlardan "Büyük Göl" adıyla anılanı 512 m2’lik alanıyla Türkiye’nin en büyük yer altı gölüdür.
          Oluşumu 10 milyon yıl öncesine dayanan mağara, yukarıdan damlayan kireçli suların katılaşmasıyla oluşan kolonlar ve tavandan aşağıya sarkan kalker birikintileriyle bir saray görünümündedir. Dilek Gölü’nde bulunan dikit, 6 metrelik boyuyla Türkiye’nin en büyük dikiti ve bir doğa harikasıdır   
KÜLTÜR VARLIKLARIMIZ
 
GELENEKSEL TÜRK EVLERİ
TAŞODA
          17. yüzyılda yapılmış geleneksel Türk sivil mimarlık örneklerinden biridir. Bahçe içinde iki katlı bir konaktır. Alt kat depo ve ahır, üst kat oturma bölümü olarak inşa edilmiştir. Adını baş oda kısmının kesme taştan yapılmış olmasından almaktadır. Yapının en eski ve orijinal bölümü, "Başoda" diye adlandırılan odasıdır. Başoda’nın girişinde solda yüklük ve dolaplar, karşı duvarda gömme dolaplar ve ocak sağda ise bir Bursa kemeriyle ayrılmış ve çıkmayla son bulan seki yer almaktadır. Pencere kepenkleri ve dolap kapaklarının aynaları altın varak kaplı kornişlerle çevrelenmiş, yüklük kapakları kündekari tekniğinde yapılmıştır. Yüklük kapakları altın ve gümüş varaklarla bezenmiş, gümüş varakların üzeri kapak işi stilize bitki motifleri ile süslenmiştir. Taşoda’nın sofa ve başodasının tavanları ahşap tavan işçiliği, kalem işi, altın gümüş varak işlemelerle göz alıcıdır. Etnoğrafya Müzesi olarak kullanılmak üzere restore edilmiştir.
         KOCAODA
          Osmanlı sivil mimarisinin en güzel örneklerinden birisidir. 17. yüzyılda yapılmıştır. Bahçe içinde, iki katlıdır. Taş temel üzerine kerpiç ve ahşap yapı malzemesiyle inşa edilmiştir. Tavanları, hayat bölümü ve özellikle başodası, altın ve gümüş varak kullanılarak geometrik, arabesk çiçek motifleriyle bezenmiştir. Başoda kapısından başlayarak pencere ve vitray pencereleri, dolap kapakları ve üzerindeki nişleri, davlumbazı, yüklük kapakları, pencereler arasındaki ahşap kaplanmış boşlukları, pervazları ve tavan süslemeleriyle ender rastlanan güzellikte bir odadır. "Müze Ev" olarak kullanılmak üzere restore edilmiştir.
          MISIRLILAR EVİ
Kent merkezinde, Oluklaraltı semtinde bulunan Mısırlılar Evi, dış yapısı, planı ve süslemeleriyle devrinin tüm özelliklerini taşıyan sivil mimarlık örneklerinden biridir. 19. yüzyılda yapılmış bu yapı, küçük bir bahçe içinde ve iki katlıdır. Alt katı taştır. Üst kat ise Bağdadi tekniğinde yapılmıştır. Geç dönem Osmanlı Mimarisi’nin güzel bir örneği olan Mısırlılar Evi, alçı şerbetlik, ahşap yüklükler, ahşap tavan ve tabanlarla süslüdür. Başoda’nın tavanında dairelerle oluşturulmuş, çiçek motifleriyle bezenmiş bir orta göbek ve bunu çevreleyen baklava dilimi motifleriyle süslü bir bordür yer almaktadır.
          PİRKULZADE KÜTÜPHANESİ
          Burdur Müzesi’nin içinde bulunan kütüphane yapısı, Osmanlı mimarisinin güzel bir örneğidir. Kütüphane bugün var olmayan Pirkulzade Medresesi’nin bir parçasıdır. 1824 tarihli vakfiyeye göre, Burdur Müftüsü Küçük Şeyh Mustafa Efendi tarafından yaptırılmıştır. Son hafızı kütüpleri Pirkulzade Hacı Hasan Efendi ve oğlu Hacı Necip Efendi olduklarından, Pirkulzade adı ile günümüze kadar gelmiştir. Pirkulzade Kütüphanesi, kare planlı, kubbeli, tek bir mekandan oluşmaktadır. Dış cephesi yöresel bir taşla örülüdür. Doğudan, geniş bir eyvanın ortasındaki kapıdan girilen yapının, güney dışında tüm cephelerinde demir kafesli pencereler vardır. Pencere üstleri beyaz taşlarla yapılmış yalancı kemerlerle süslüdür. İç kısımda güney duvarına, kitap rafları için kemerli niş biçiminde bölmeler bırakılmıştır.
BURDUR HAKKINDA HERŞEY



gururum5.tr.gg
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol